Kur'an'da
"Sabiiler"den söz edilir. Bunlar kitap ehli arasında yer alır.
Bakara Suresi'nin 62, Maide Suresi'nin 69 ve Hac Suresi'nin
17. ayetlerinde...
İşte Bakara suresi'nin 62.ayeti:
"Şüphesiz, inananlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve
Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp, yararlı iş yapanların ecirleri
rablerinin katındadır. Onlar için artık korku yoktur. Onlar
üzülmeyeceklerdir."
Bu ayette, birinci sıra iman edenlere, yani Muhammed dinine
inananlara (Müslümanlara) veriliyor. İkinci sıra Yahudilerin, üçüncüsü
Hıristiyanların, dördüncüsüyse Sabiilerin. Oysa gerçekten birinci sıranın,
Sabiilerin olması gerekir. Çünkü Sabiilik, sayılan dinlerin tümünden önce
gelen, hepsinden eski bir dindir.
Sabiilikte,
yıldızlara, en başta da güneşe, aya tapınma vardır.
Ve çok açık biçimde belli oluyor ki, Sabiilikte, Tahsin
Mayatepek'in raporunun içeriğini oluşturan güneş kültü, yani güneş tapımı
ağırlıklıdır.
Sabiilikteki inanç bilindiği gibi, bu dindeki ibadet
biçimleri de bilinir. ( Dünya üzerinde 60.000 ile 70.000 kadar Sâbiî olduğu tahmin edilmektedir. Eskiden mensupları çoğunlukla Irak ve Suriye'de bulunurdu. Ancak Orta Doğu'daki mensupları Dünya'nın geri kalanına oranla az sayıdadır.)
Nedir Sabiilikteki ibadetler?
Bu sorunun kitaplardaki karşılığına bakıldığı zaman,
İslam’daki birçok ibadetin tümüne yakın bölümünün (bir anlamda tümünün),
İslam’a -doğrudan ya da dolaylı yollardan- Sabiilikten geçtiği ve dolayısıyla,
Mayatepek'in anlattıklarının, gözlemlerinin, değerlendirmelerinin doğru olduğu
açık seçik görülür.
Karşılaştıralım:
- Müslümanlıkta namaz abdestiyle, boy abdestiyle taharet
var.
- Sabiilikte de bu var.
- Müslümanlıkta vakitleriyle namaz var. Beş vakit.
- Sabiilikte de bu var. Aynı saatlerde, üçü farz altı vakit.
- Müslümanlıktaki namazlar, cenaze namazının dışında, rükûlu, secdelidir, rekâtlar vardır.
- Sabiilikteki namazlar da böyledir.
- Müslümanlıktaki namazlardan cenaze namazı, dua sayıldığı için rükûsuz ve secdesizdir.
- Sabiilikte de cenaze namazı böyledir.
- Müslümanlıkta oruç vardır.
- Sabiilikte de vardır.
- Müslümanlıkta farz oruçlar bir aydır. Bu ay da kimi zaman 29,kimi zaman 30 gün çeker.
- Sabiilikte de böyledir.
- Müslümanlıkta farz oruçlarının yanında, isteğe bağlı ve nafile adı verilen oruçlar vardır.
- Sabiilikte de böyledir.
- Müslümanlıkta "fıtr bayramı" adı verilen "ramazan bayramı" vardır.
- Sabiilikte de bu ad ve nitelikte bayram vardır.
- Müslümanlıkta kurban vardır.
- Sabiilikte de vardır.
- Müslümanlıkta hac vardır.
- Sabiilikte de vardır.
- Müslümanlıkta Kâbe, Tanrının evidir ve kutsaldır.
- Sabiilikte de böyledir.
- Müslümanlıkta ibadet için tapınaklar vardır.
- Sabiilikte de...
- Müslümanlıkta kutsal kitap vardır.
- Sabiilikte de...
- Müslümanlıkta peygamber, peygamberler vardır.
- Sabiilikte de...
- Sabiilikte de bu var.
- Müslümanlıkta vakitleriyle namaz var. Beş vakit.
- Sabiilikte de bu var. Aynı saatlerde, üçü farz altı vakit.
- Müslümanlıktaki namazlar, cenaze namazının dışında, rükûlu, secdelidir, rekâtlar vardır.
- Sabiilikteki namazlar da böyledir.
- Müslümanlıktaki namazlardan cenaze namazı, dua sayıldığı için rükûsuz ve secdesizdir.
- Sabiilikte de cenaze namazı böyledir.
- Müslümanlıkta oruç vardır.
- Sabiilikte de vardır.
- Müslümanlıkta farz oruçlar bir aydır. Bu ay da kimi zaman 29,kimi zaman 30 gün çeker.
- Sabiilikte de böyledir.
- Müslümanlıkta farz oruçlarının yanında, isteğe bağlı ve nafile adı verilen oruçlar vardır.
- Sabiilikte de böyledir.
- Müslümanlıkta "fıtr bayramı" adı verilen "ramazan bayramı" vardır.
- Sabiilikte de bu ad ve nitelikte bayram vardır.
- Müslümanlıkta kurban vardır.
- Sabiilikte de vardır.
- Müslümanlıkta hac vardır.
- Sabiilikte de vardır.
- Müslümanlıkta Kâbe, Tanrının evidir ve kutsaldır.
- Sabiilikte de böyledir.
- Müslümanlıkta ibadet için tapınaklar vardır.
- Sabiilikte de...
- Müslümanlıkta kutsal kitap vardır.
- Sabiilikte de...
- Müslümanlıkta peygamber, peygamberler vardır.
- Sabiilikte de...
Ve böyle gider. Bütün bunların kanıtlarını ileride ve
raporun sonundaki belgelerde bulacaksınız.
İslam da, Tıpkı Güneş ve Ay
Kültlerinde(Sabiilikte) Olduğu Gibi Güneşe, Aya Ayarlı
Dikkat edilmeli: Güneş bir yere geldiğinde bir namaz, bir
başka yere geldiğinde bir başka namaz, doğması yaklaştığında bir namaz,
battığında bir başka namaz kılınır. Oruç da, güneş ışınları yokken (tanyeri
ağarmadan önce) tutulur, güneş batınca bozulur. Yine oruç, hadisteki buyruğa
göre,"Ay görülünce(ramazanın başında) başlar, ay görülünce (izleyen ayın
başında) bitirilir (bayram edilir).". Ay 29 çekerse ramazan orucu 29, ay
30 çekerse ramazan orucu 30 gün olarak tutulur.
Güneş ve ay kültlerinde (Sabiilikte) de bu ibadetler
böyledir, güneşe ve aya göre düzenlenmiştir. Bu da, İslam’daki ibadetlerin
nereden kaynaklandığını çok açık biçimde ortaya koyan kanıtlardandır.
Şu ayete bakın:
"Güneşin Kaymaya-Kıpırdamaya Başlaması Zamanı ve
Nedeniyle Namaza Başla"
Bu ayette Diyanet'in resmi çevirisinde, biraz eksik, biraz
da yanlış olarak şu anlam verilir:
"Güneşin batıya yönelmesinden, gecenin karanlığına
kadar namaz kıl. Sabah vakti de namaz kıl. Zira sabah namazı, görülmesi gerekli
bir namazdır."(İsra Suresi, ayet 78)
Bu ayetin başına, daha doğru olarak şu anlamı vermek
gerekir:
"Güneşin kayma-kıpırdama zamanında ve bu nedenle namaz
kıl ve gecenin karanlığına değin (vakit vakit) sürdür..."
Ayette, bir "dülukü'ş-şems" deyimi geçiyor. Bunun
anlamı, "güneşin kıpırdaması (delk'ten) ve kayması"dır. Bu deyimin
başında da bir "li" yer alıyor. Bu "lam" ile;
"vakit" ve "neden" bildirilir. Dolayısıyla, bu lam için
Kur'an yorumcuları ve dilbilimcileri "sebep lamı","vakit
lamı" derler. Yani bu "lam" ile "vakit" ve
"neden" bildirilir. Dolayısıyla, bu "lam"dan, namazların,
hangi zaman ve hangi nedenle kılınacağı bildiriliyor. Fıkıhta da bu hüküm
çıkarılır. F.Razi, bu ayet nedeniyle, "Üçüncü Mes'ele" anlamındaki
başlık altında şu bilgiyi veriyor;
"Vahidi şöyle diyor: Li düluki'ş-şemsi'deki lam, ecl ve
sebep (neden) lamıdır. Bu böyledir çünkü, namaz güneşin kaymasıyla vacib (farz)
olur. Öyleyse namaz kılana, namazı yerine getirmesi, güneşin kaymaya başlaması
nedeniyle gerekli (farz) olmuştur."(F.Razi,E't-Tefsirü'l-Kebir,21/26)
Her şey çok açık değil mi?
Demek ki temel İslam kaynakları da, namazın güneşin
kıpırdamasına-kaymaya başlamasına bağlı olarak insanlara buyrulduğunu kabul
ediyor. Güneş Kültü'nün, yani Güneş Tapımı’nın bunda rol oynamadığı
söylenebilir mi?
Orucun farz olduğunu ve nasıl yerine getirilmesi gerektiğini
bildiren ayetler, Bakara Suresi'nin 182'den 187'ye değin olan ayetleri de, oruç
ibadetinde ayın ve güneşin rol oynadığını dile getirir niteliktedir. Örneğin
185.ayette,"sizden kim AY'a tanık olursa (ayı görürse, aya, ramazan ayına
erişirse) hemen oruç tutsun..." deniyor.187.ayetinde de orucun, "Tan
yerinde ak ipliğin kara iplikten ayırt edildiği", yani "tan yeri
ağardığı" zamandan önce başlayıp, geceye dek süreceği, yani güneşin
batmasıyla sona ereceği bildirilir.
Kur'an'da,
İbrahim Peygamber'in de Yıldıza, Aya ve Güneşe 'Tanrım' dediği Belirtilir
En'am Suresi 76, 77 ve 78. ayetlerine göre, İbrahim, yıldızı
görür, yıldıza; ayı görür, aya; güneşi görür, güneşe "Tanrım" der. Bu
gök cisimlerinden güneşi daha büyük ve daha parlak görünce,"Tanrım budur
işte, bu daha büyüktür." diye konuşur. Ne var ki Tanrı dedikleri
yerlerinde kalmayıp batınca, bunlara Tanrı demekten vazgeçer. Önce yıldızdan,
sonra aydan, sonra da güneşten vazgeçer İbrahim. Artık bunları Tanrı saymaz ve
asıl Tanrıya döner.
Kur'an, İbrahim'in Tanrıyı nasıl arayıp bulduğu kendince
anlatırken çok önemli bir ipucunu da açığa vuruyor. Demek ki, İbrahim de,
süresi ne olursa olsun; yıldıza, aya ve güneşe "Tanrım" demiştir.
Sonradan vazgeçtiği ise Kur'an'ın iddiasıdır. İstediği sonuca ulaşmak için bu
savda bulunması doğal.
Ayetlerin anlattıklarına bakılacak olursa, İbrahim'in sözü
edilen gök cisimlerini Tanrı sayma olayı, bir gün içinde olup bitmiştir. Oysa
akla, mantığa vurulursa bunun olabilirliği yok. İbrahim bu gök cisimlerine,
biraz düşünmeye başladığı zaman Tanrım demiş olabilir. Diyelim ki erginlik
çağında... Peki bunlara Tanrım dediği günden önce, yıldızı, ayı ve güneşi hiç
görmemiş midir? Bu, nasıl ileri sürülebilir? Olay, olup bitmişse, bu bir evre içinde
olmalı.
Kaldı ki, İbrahim'in yıldızları ve o zamanlar birer yıldız
sayılan güneşi, ayı birer Tanrı saymaktan vazgeçtiğine ilişkin değil; yıldız,
ay ve güneş tapımcılarının, yani Güneş Kültünün, Ay Kültünün, bir başka deyişle
Sabiilik dininin inanırlarının peygamberliğini yaptığına ilişkin kayıtlar ve
aktarmalar vardır.
Üç
Dinin Paylaşamadığı İbrahim, Bir Sabiiydi
Al-i İmran Suresinin 65, 66, 67 ve 68. ayetlerinde,
İbrahim'in Yahudi mi, Hıristiyan mı, yoksa "Müslim" mi olduğu
tartışması yer alıyor ve kesip atılıyor:
"İbrahim ne Yahudiydi ne de Hıristiyandı. O, bir hanif
ve Müslimdi."
Ardından da İbrahim'e en yakın olanların, Muhammed ile
inanırları olduğu ileri sürülüyor.
Gerçekten de, İbrahim, paylaşılamayan bir peygamber.
Özellikle Yahudilerle Müslümanlar paylaşamıyor. Yahudiler de, Müslümanlar da
onu kendi ataları sayıyor.
Eğer sözü edilen İbrahim tarihte yaşamışsa, yazılanlara,
araştırmalara ve aktarılagelenlere bakılarak rahatlıkla şu söylenebilir:
İbrahim, bir sabiiydi ve Sabiilik dininin peygamber diye
inandığı bir kişiydi.
Kur'an ve hadis yorumcularından kimileri, kimi hadisler,
İbrahim'in toplumunun Sabii olduğunu, ama onun, bu toplumla savaştığını, onları
doğru yola çağırmak ve sokmak için peygamber olarak gönderildiğini ileri
sürerlerse de bu, öteden beri alışılagelen bir yutturmacadır. Müslümanların
uydurmasıdır. Nice yalan ve uydurmalar arasında bu da sergilenir. İbrahim ile
Sabiilerin ayrı ve birbirlerine karşı olduğu ileri sürülüp işlenir. Bununla
birlikte çıkarlarının da gereği olarak İslam’ı savunmak için kalemlerini ve
olanca güçlerini kullanan Müslümanlardan birçokları da, Sabiilerin, İbrahim'e
peygamber olarak inandıklarını belirtmekten kendilerini alamazlar. Bunlardan,
ilahiyatçı (tefsir hocası) Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu şunları yazar:
"Sabiiler, Adem, İbrahim, Musa, Yahya gibi peygamberlere gönderilmiş olan
kitapların suretlerine sahip olduklarını söylerler..." İbn Nedim'in El
Fihrist'inde Haniflerin bir kitabından, öteki kitaplar gibi bu kitabın da
Arapça’ya nasıl çevrildiğinden söz edilirken, Hanifler şöyle tanıtılıyor:
"Müminlerin Emiri Harun'un -sanırım Reşid'in- azatlısı
Abelullah ibn Selam oğlu Ahmet diyor ki: Hanefiler'in kitaplarından olan bu
kitabı tercüme ettim. Hanifler, İbrahimci Sabiilerin ta kendileridir. Bunlar,
İbrahim Peygambere inanmışlardır." (İbn Nedim, El Fihrist, s.32)
- Kur'an'da İbrahim için ne deniyor?
- "Hanif"
- "Hanif"
Burada ne deniyor?
- "Hanifler, İbrahimci ve İbrahim'e peygamber olarak
inanan Sabiilerdir."
Haniflerle Sabiileri birbirine karşıt gösterme çabaları
vardır. İslam propagandacılarınca, bu da önemle işlenir. Ama araştırmalar ve
temel kaynaklardan birçoğunda, bunların birbirinden temelde ayrı olmadığı,
hatta birbirlerinin aynı oldukları yansıtılır. Şu denebilir: "Hanifler,
Sabiilerin bir koludur."
Sabiilerin İbrahim dinine inandıkları, kimi tefsirlerde de
belirtilir. Bu nedenle, Ömer Nasuhi Bilmen de, tefsirinde, Sabiileri tanıtırken
şöyle der: "Sabii: Hazreti Nuh'un veya Hazreti İbrahim'in dini üzerine
bulunmuş kimselerdir." (Kur'an'ı Kerim'in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri,
İstanbul, 1/63)
Bütün bunlar ve daha nice kanıtlar varken, "İbrahim
Peygamber Sabiilere karşıydı, onları yola getirsin diye Tanrı tarafından
gönderilmişti, onlarla mücadele ediyordu" denebilir mi?
Ve dahası:
Muhammed de, İlk Zamanlar
"Sabii" Diye Tanınıyordu
Buhari ve Müslim'in "e's-Sahih"lerinde de yer
alan, Muhammed'in ilk zamanlarda, Sabii diye tanındığını açıklayan hadis
anlatımlarına, aktarmalarına tanık oluyoruz. İşte bir-iki örnek:
"(Peygamberin arkadaşlarından iki kişi bir kadınla
konuşuyorlar):
- ‘Haydi yürü gidelim!’ dediler.
- ‘Nereye?’ diye sordu kadın.
- Tanrı'nın Elçisi'ne diye karşılık verdiler.
- Haa şu kendisine "Sabii" denen kimseye mi? diye sordu kadın.
- Evet, işte o senin söylediğin kimseye diye karşılık verdiler." (Buhari, e's-Sahih, Kitabu't Teyemmüm/6, c.1, s.89)
- ‘Nereye?’ diye sordu kadın.
- Tanrı'nın Elçisi'ne diye karşılık verdiler.
- Haa şu kendisine "Sabii" denen kimseye mi? diye sordu kadın.
- Evet, işte o senin söylediğin kimseye diye karşılık verdiler." (Buhari, e's-Sahih, Kitabu't Teyemmüm/6, c.1, s.89)
Kaynak: Turhan dursun -İslamın İbadet Kaynağı: Güneş Kültü 1-9
